Siyah-Black / Sanjay Leela Bhansali
Filmi Bu linke tuklayarak izleyebilirsiniz: http://www.dizi-izle.org/black-izle.html
“Benim hikâyemdeki dünya farklı.
Sesler sessizliğe dönüşür… Aydınlık da karanlığa…
Benim dünyam bu…
Ne görülür, ne de duyulur.
Benim dünyamın tek bir ismi var: SİYAH”
Sesler sessizliğe dönüşür… Aydınlık da karanlığa…
Benim dünyam bu…
Ne görülür, ne de duyulur.
Benim dünyamın tek bir ismi var: SİYAH”
Siyah/Black (2005) yönetmenliğini Sanjay Leela Bhansali’nin yaptığı Hindistan yapımı bir film. Eğer görmeyi göz-bakmak-görmek şeklinde tek düze bir eyleme indirmişseniz “doğuştan kör ve sağır bir kız ile öğretmenin öyküsüdür” diyerek özetleyebilirsiniz. Ancak görmenin “gözler-görme” serüveninden fazlası olduğuna inanıyorsanız filmi özetlemeniz, yazıya dökmeniz mümkün değil. Zaten bence film şu cümle başlıyor:
” Karanlıkta gözlerinizin bile size bir yararı olmaz.”
Öyle ise “göz-bakmak-görmek” görebilmek için yeterli değildir. Filmin iki başrol karakterinden biri olan Michelle “gözleri” olan ancak “göremeyen” bir çocuktur. Demek ki görmek için gözlerinizin olması yetmiyor. Michelle’nin kör ve sağır olmasından kaynaklanan sıkıntılarını anlayamayan babası Michelle’yi akıl hastanesine göndermek istiyor. Ancak görme ve işitme engelli olan Michelle’nin, kendini adamış öğretmeni Bay Sahai’nin uğraşları sonunda okumayı, yazmayı, işaret dilini öğrendiğini ve üniversiteden mezun olduğunu gördüğümüzde babasının “gözleri” olmasına, “görebilmesine” rağmen Michelle’nin yerinin akıl hastanesi olmadığını göremediğini görüyoruz. Demek ki, görmek için “gören gözler” de yetmiyor. Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai normal gözlere, Michelle’yi görebilen gözlere sahip olmasına rağmen karanlıkta kaldığı bir odada görebilmek için “ışık” istiyor. Demek ki, gözler, görebilen gözler de “ışık” olmayınca göremiyor.
Dolayısı ile buradan çıkan sonuç, gözlerin, görebilen gözlerin, derini görebilen gözlerin aynı zamanda “ışık” gibi bir zemine de muhtaç olduğu… Belki de bu nedenle filmde “ışık” filmin zeminini oluşturuyor, metafor olarak filmin tabanındabulunuyor.
Filmde yemek yemeyi bile -öğretilmediği için- beceremeyen kör ve sağır Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’nin insanüstü bir çaba ile üniversiteden mezun olacak duruma getirdiği Michelle, üniversitede bir derste bir şairin “düş için gözler gereklidir” savına keskin bir eleştiri getiriyor: ” Şaire katılmıyorum! Gören gözler değil akıldır. Görmüyorum ama düşlüyorum.”
Sahi görebilmek için “akıl” yeterli midir? Yeterli ise Michelle’nin eğitim alabileceğine vaktiyle inanmayan babası bunu aklı olmadığı için mi inanmıyordu? Yahut Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’nin bu insanüstü çabasının kaynağı akıl olabilir mi? Hiç sanmam! Orada devreye “inanç” girer; inanmak!
Michelle üniversitede eğitim alabilmek için üniversiteye başvurur ancak özel durumundan dolayı bir danışma kurulunun mülakatından geçmesi gerekmektedir. Film bir üst paragrafta ifade etmeye çalıştığım akıl-inanç paradoksunu şu repliklerle ifade ediyor:
- Danışman: Dünya’da kaç okyanus var? (Akıl)
- Michelle: Benim için her su damlası bir okyanustur. (İnanç)
Zaten filmde hırçın ve saldırgan bir çocukluk geçiren Michelle ile öğretmeni Bay Sahai’nin ilk diyalog kurduğu belki de Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’yi kabul ettiği sahne ikisinin ellerinin “su damlaları” altında buluştuğu anki sahne. Duyamayan ve göremeyen Michelle, öğretmeninin anlayabilmesi için Michelle’nin ellerini ağzına götürerek hecelediği sözcükleri, teninde hissederek anlasın diye kollarına, parmaklarıyla yazığı sözcüklerden ilkini “su damlacıkları” altında hecelemeye başlıyor: “wa-ter” (Su)
Film arasında ufak bir not gibi duran Michelle’nin kız kardeşinin olay içerisindeki rolü, Michelle ile olan ilişkisi aslında filmdeki “görebilme-görememe” kısmına yapılan ikinci atıf olarak durumu kuvvetlendiriyor. Filmin gözyaşlarınızı tutamayacağınız bu bölümünde Michelle’nin kız kardeşi: “Çocukken Michelle ile oyunlar oynadığımız günlerden birinde oyun sırasında koşarken ikimiz birlikte düştük, ağlamaya başladık. Ağladığımızı duyan anne ve babamız bize doğru koştular. Ama ikisi de Michelle’ye yöneldi. Ben orada ellerimi uzatmış bir şekilde kaldım. Bana ellerini uzatmadılar, beni görmediler.” Bu kez görülmeyen Michelle değil kız kardeşidir.
Filmin daha başlarında Michelle’ye eğitim vermesi için tutulan öğretmeni Bay Sahai, henüz işe başlamadan, işin ne olduğunu öğrendiği mektubu okuduktan sonra: “Ona sözcüklerden bir kanat takacağım Bayan Nair, uçmayı öğreteceğim.” diyor. Gerçekten de bu sözleri söyleyen öğretmen Bay Sahai, Michelle’ye bir kanat takıyor. Karanlığın ve siyahın Michelle’nin dünyasını boğmasını engelliyor.
Ancak biz filmden şunu da öğreniyoruz, kanatları olan Bay Sahai, kanatsız Michelle’ye kanat takıyor. Ancak hayat odur ki, gün geliyor Bay Sahai kanatlarını yitiriyor, yitirdiği kanatlarını üzerine hayatını kurduğu Michelle’nin kanatları önünde kendini buluyor. İşte o gün Michelle, öğretmeni Bay Sahai’nin kanatları oluyor.
Dünya kanatları olanlar, kanatları olmayanlar, kanatları olup olmadığının bile farkında olmayanlar, kanatları kırıklar arasındakilere “ışık” olan bir zemin, ışığımız var ise “görmememiz” mümkün değil. Michelle’nin söylediği gibi “Beni unutursan nasıl yaşarım?” Birbirimizi unutursak nasıl yaşarız?
(http://www.derindusunce.org 'dan)



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder