17 Mart 2012 Cumartesi

│ A.Ş.│

Merak etme geç kalmam,
Çünkü gelmeyeceğim...

©Attila Şanbay │ A.Ş.│ 

Hunni │ A.Ş.│


Ne bir prens tacıdır, ne şövalye miğferi


Beni çok abartmayın, huni o kafamdaki...


©Attila Şanbay │ A.Ş.│

16 Mart 2012 Cuma

ESAS OĞLAN │ A.Ş.│

Ne kadar yaralanıp, kırılsa da solum sağım,
Hayatımın hiçbir sahnesinde dublör kullanmadım...

©Attila Şanbay │ A.Ş.│ 

15 Mart 2012 Perşembe

HABER │ A.Ş.│

Şarkıcı bilmem kimin 
Yeni arabasından 
Çok daha değerlidir 

Haberin basıldığı
Gazetenin kağıdı...

O kağıdı bol gelen,
Emanet papucuna
Sıkıştırıp okula giden
Bir çocuk için...

©Attila Şanbay │ A.Ş.│
 

Haliç ve Piyer Loti (imkansız aşklara...) │A.Ş.│


Haliç ve Piyer Loti (imkansız aşklara...)


Birbirine özlemli ama kavuşamayan 
İki sevdalı onlar, Piyer Loti ve Haliç 
Yıllardır bakışırlar tek kelime etmeden 
Buluşmaz dudakları, öpüşmemişlerdir hiç 


Piyer Loti tepede, bıçkın bir delikanlı, 
Gözünü hiç ayırmaz yarinin üzerinden 
Haliçse mağrur genç kız, asil, zarif edalı, 
Yüzünü hiç çevirmez sevdiğinin yüzünden 


Onların bu haline bakıp da üzülürüm, 
Bir türlü sarılamaz, el ele tutamazlar 
Çoğu zaman kimseye duyurmadan ağlarlar, 
İki damla yaş olup, Boğaz'a karışırlar 


Bazı geceler yalnız ama yalnız rüyamda, 
Deli bir rüzgar eser, İstanbul ters- yüz olur 
Yuvarlanır Piyer Loti, Eyüp eteklerinden, 
Kendini Haliç'in hoş, serin koynunda bulur. 


©Attila Şanbay │ A.Ş.│
(Piyer Loti Çay bahçesi, puslu bir sabah...)

HAYDARPAŞA GARI'NDA │A.Ş.│

Bir madeni parayı raylarda ezer gibi 
Kalbimi ezip geçti, binip gittiğin tren 
Kondüktör düdüğünün acı çığlığı gibi 
Sesim havada kaldı, ardından yalvarırken 

Haydarpaşa Garı'nda öylece kalakaldım
Tavan süslemeleri yaldız yaldız döküldü
Gişedeki memura kin ve nefretle baktım
Verdiği o biletle, canım tenden söküldü

Dilenci bir kadının mendiline bıraktım
Adının baş harfini yazdırdığım kolyeyi
İstasyondan, denize bakan kapıdan çıktım;
Ardımda bırakarak acım, sen ve her şeyi...

©Attila Şanbay │A.Ş.│
 

13 Mart 2012 Salı

SADECE RASTLANTISAL │A.Ş.│

SADECE RASTLANTISAL

Gidesim var buralardan, 
Gidemiyorum... 
Olur ya, bir telefon açıp da 
Kahve içmek istersen,
Hemen gelebilecek kadar
Yakınında olmak istiyorum
Ve rüzgarın
Kokunu taşıyabildiği mesafede kalmak...

Seninle ayrı zamanlarda,
Aynı kaldırımlara basmak da güzel.
Belki bir kitapçıda,
Yeni çıkan bir kitaba
Senden hemen sonra dokunmak...
Farklı günlerde aynı vapura binmek,
Aynı memurdan jeton almak,
Aynı martıya simit atmak
Ama karşılaşmamak...
Gazeteciden aldığım para üstünde
Belki senin verdiğin bir bozukluk vardır,
O parayı, bir çakıl taşını
Büyüklerin asla anlamadığı bir tutkuyla
Cebinde taşıyan bir çocuk gibi,
Cebimde tutmak...
Bir üstgeçidin tırabzanında bıraktığın
Avucunu, senden sonra okşamak...
İyi yıkanmamış bir bardakla gelen çayı,
O bardağı daha önce senin kullandığını umarak,
Keyifle yudumlamak...

''Koca şehir, bu rastlantılar için çok büyük'' diyebilirsin,
Olabilir...
Ama bu şehir, sana ilk rastladığım gün de
Aynı büyüklükteydi.

Neyse...

Gidesim var buralardan,
Gidemiyorum...
Beni tutan sen değilsin,
Ben,
O rastlantılardan vazgeçemiyorum...

©Attila Şanbay │A.Ş.│
 

GÜLCAĞIZ │A.Ş.│

GÜLCAĞIZ

Kadıköy'de, Rıhtım'da çay içerken masada, 
Çiçek satan bir kadın geliverdi yanıma 
''Çiçek vereyim'' dedi, ''sevdiğine verirsin'' 
''Sevdiğim yok ki'' dedim, ''sevdiğim yok ki abla...''
''Sen de o zaman'' dedi, ''anacına veresin''
''Annem uzakta'' dedim, ''annem uzakta abla...''
Burukça gülümsedi, koydu gülü masaya,
''A be'' dedi, ''o zaman benden olsun bu sana,
Para almaycam senden, hiç ses çıkarmayasın
Gülcağız sana lazım, belli ki çok yalnızsın...''

©Attila Şanbay │A.Ş.│
 

11 Mart 2012 Pazar

Tavsiye Film- BLACK │A.Ş.│


Siyah-Black / Sanjay Leela Bhansali

Filmi Bu linke tuklayarak izleyebilirsiniz: http://www.dizi-izle.org/black-izle.html
Benim hikâyemdeki dünya farklı.
Sesler sessizliğe dönüşür… Aydınlık da karanlığa…
Benim dünyam bu…
Ne görülür, ne de duyulur.
Benim dünyamın tek bir ismi var: SİYAH”
  Siyah/Black (2005) yönetmenliğini Sanjay Leela Bhansali’nin yaptığı Hindistan yapımı bir film. Eğer görmeyi göz-bakmak-görmek şeklinde tek düze bir eyleme indirmişseniz “doğuştan kör ve sağır bir kız ile öğretmenin öyküsüdür” diyerek özetleyebilirsiniz. Ancak görmenin “gözler-görme” serüveninden fazlası olduğuna inanıyorsanız filmi özetlemeniz, yazıya dökmeniz mümkün değil. Zaten bence film şu cümle başlıyor:
  ” Karanlıkta gözlerinizin bile size bir yararı olmaz.”
  Öyle ise “göz-bakmak-görmek” görebilmek için yeterli değildir. Filmin iki başrol karakterinden biri olan Michelle “gözleri” olan ancak “göremeyen” bir çocuktur. Demek ki görmek için gözlerinizin olması yetmiyor. Michelle’nin kör ve sağır olmasından kaynaklanan sıkıntılarını anlayamayan babası Michelle’yi akıl hastanesine göndermek istiyor. Ancak görme ve işitme engelli olan Michelle’nin, kendini adamış öğretmeni Bay Sahai’nin uğraşları sonunda okumayı, yazmayı, işaret dilini öğrendiğini ve üniversiteden mezun olduğunu gördüğümüzde babasının “gözleri” olmasına, “görebilmesine” rağmen Michelle’nin yerinin akıl hastanesi olmadığını göremediğini görüyoruz. Demek ki, görmek için “gören gözler” de yetmiyor. Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai normal gözlere, Michelle’yi görebilen gözlere sahip olmasına rağmen karanlıkta kaldığı bir odada görebilmek için “ışık” istiyor. Demek ki, gözler, görebilen gözler de “ışık” olmayınca göremiyor.
  Dolayısı ile buradan çıkan sonuç, gözlerin, görebilen gözlerin, derini görebilen gözlerin aynı zamanda “ışık” gibi bir zemine de muhtaç olduğu… Belki de bu nedenle filmde “ışık” filmin zeminini oluşturuyor, metafor olarak filmin tabanındabulunuyor.
  Filmde yemek yemeyi bile -öğretilmediği için- beceremeyen kör ve sağır Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’nin insanüstü bir çaba ile üniversiteden mezun olacak duruma getirdiği Michelle, üniversitede bir derste bir şairin “düş için gözler gereklidir” savına keskin bir eleştiri getiriyor: ” Şaire katılmıyorum! Gören gözler değil akıldır. Görmüyorum ama düşlüyorum.”
  Sahi görebilmek için “akıl” yeterli midir? Yeterli ise Michelle’nin eğitim alabileceğine vaktiyle inanmayan babası bunu aklı olmadığı için mi inanmıyordu? Yahut Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’nin bu insanüstü çabasının kaynağı akıl olabilir mi? Hiç sanmam! Orada devreye “inanç” girer; inanmak!
  Michelle üniversitede eğitim alabilmek için üniversiteye başvurur ancak özel durumundan dolayı bir danışma kurulunun mülakatından geçmesi gerekmektedir. Film bir üst paragrafta ifade etmeye çalıştığım akıl-inanç paradoksunu şu repliklerle ifade ediyor:
- Danışman: Dünya’da kaç okyanus var? (Akıl)
- Michelle: Benim için her su damlası bir okyanustur. (İnanç)
  Zaten filmde hırçın ve saldırgan bir çocukluk geçiren Michelle ile öğretmeni Bay Sahai’nin ilk diyalog kurduğu belki de Michelle’nin öğretmeni Bay Sahai’yi kabul ettiği sahne ikisinin ellerinin “su damlaları” altında buluştuğu anki sahne. Duyamayan ve göremeyen Michelle, öğretmeninin anlayabilmesi için Michelle’nin ellerini ağzına götürerek hecelediği sözcükleri, teninde hissederek anlasın diye kollarına, parmaklarıyla yazığı sözcüklerden ilkini “su damlacıkları” altında hecelemeye başlıyor: “wa-ter” (Su)
  Film arasında ufak bir not gibi duran Michelle’nin kız kardeşinin olay içerisindeki rolü, Michelle ile olan ilişkisi aslında filmdeki “görebilme-görememe” kısmına yapılan ikinci atıf olarak durumu kuvvetlendiriyor. Filmin gözyaşlarınızı tutamayacağınız bu bölümünde Michelle’nin kız kardeşi: “Çocukken Michelle ile oyunlar oynadığımız günlerden birinde oyun sırasında koşarken ikimiz birlikte düştük, ağlamaya başladık. Ağladığımızı duyan anne ve babamız bize doğru koştular. Ama ikisi de Michelle’ye yöneldi. Ben orada ellerimi uzatmış bir şekilde kaldım. Bana ellerini uzatmadılar, beni görmediler.” Bu kez görülmeyen Michelle değil kız kardeşidir.
  Filmin daha başlarında Michelle’ye eğitim vermesi için tutulan öğretmeni Bay Sahai, henüz işe başlamadan, işin ne olduğunu öğrendiği mektubu okuduktan sonra: “Ona sözcüklerden bir kanat takacağım Bayan Nair, uçmayı öğreteceğim.” diyor. Gerçekten de bu sözleri söyleyen öğretmen Bay Sahai, Michelle’ye bir kanat takıyor. Karanlığın ve siyahın Michelle’nin dünyasını boğmasını engelliyor.
  Ancak biz filmden şunu da öğreniyoruz, kanatları olan Bay Sahai, kanatsız Michelle’ye kanat takıyor. Ancak hayat odur ki, gün geliyor Bay Sahai kanatlarını yitiriyor, yitirdiği kanatlarını üzerine hayatını kurduğu Michelle’nin kanatları önünde kendini buluyor. İşte o gün Michelle, öğretmeni Bay Sahai’nin kanatları oluyor.
  Dünya kanatları olanlar, kanatları olmayanlar, kanatları olup olmadığının bile farkında olmayanlar, kanatları kırıklar arasındakilere “ışık” olan bir zemin, ışığımız var ise “görmememiz” mümkün değil. Michelle’nin söylediği gibi “Beni unutursan nasıl yaşarım?” Birbirimizi unutursak nasıl yaşarız?