Bir tabancanın
Yanlış tarafında duruyorsun
Bana ateş ettikçe,
Kendini vuruyorsun...
©Attila Şanbay │A.Ş.│
7 Mart 2012 Çarşamba
4 Mart 2012 Pazar
Bir Güneşli Sokak Şiiri (Dostlara...) │A.Ş.│
Yüzümüzün güneşe dönük olduğu yıllar,
Kederler bizim için ne çok uzaktaydılar
Hiç bitmez sandığımız o neşeli şarkılar,
Meğer dillerimizde, emanet notaydılar
Sonbaharlarda bile bütün renkler yeşildi,
Hüzün bizim sokağa henüz taşınmamıştı
Her günümüz bir masal, hepimiz kahramandı,
Varılmayan yerlerde şatolarımız vardı
Gün geldi ve yaşamla karşılaştık bilmeden
Zorunluymuş, kanunmuş büyüdük istemeden
Ama büyümek demek, kopmakmış köklerinden,
Terk etmek şatoları, dönmekmiş hayallerden
Biz Güneşli Sokağın günebakanlarıydık,
Hasat mevsimi geldi, gerçeklerle tanıştık
Masallar hep bitermiş, ağlayarak anladık,
Bu karanlık kentlere, istemeden alıştık.
©Attila Şanbay │A.Ş.│
Kederler bizim için ne çok uzaktaydılar
Hiç bitmez sandığımız o neşeli şarkılar,
Meğer dillerimizde, emanet notaydılar
Sonbaharlarda bile bütün renkler yeşildi,
Hüzün bizim sokağa henüz taşınmamıştı
Her günümüz bir masal, hepimiz kahramandı,
Varılmayan yerlerde şatolarımız vardı
Gün geldi ve yaşamla karşılaştık bilmeden
Zorunluymuş, kanunmuş büyüdük istemeden
Ama büyümek demek, kopmakmış köklerinden,
Terk etmek şatoları, dönmekmiş hayallerden
Biz Güneşli Sokağın günebakanlarıydık,
Hasat mevsimi geldi, gerçeklerle tanıştık
Masallar hep bitermiş, ağlayarak anladık,
Bu karanlık kentlere, istemeden alıştık.
©Attila Şanbay │A.Ş.│
''O''-Stephen King (Tavsiye Roman)
''O''
Yazarı : Stephen KINGKurgu: Gerilim
Sayfa Sayısı : 399
Türü : Roman
Basım Tarihi : 1999 - Ocak
Yıllar önce çocukluk kâbuslarına giren ‘O’ tüm kötülükleriyle geri dönmüştü. ‘O’ nu yok etmeleri için korkularını yenmeleri ve birlikte hareket etmeleri gerekiyordu.
Ama bu hiç de kolay değildi, çünkü ‘O‘ şeytanın kendisiydi.
Kitabın Girişinden
Bildiğim kadarıyla o dehşet, gazete parçasından yapılmış bir kayıkla başladı. Yirmi sekiz yıl sürecekti bu korku. Aslında belki de hiçbir zaman tam anlamıyla sona ermeyecekti. Sözünü ettiğim kağıt kayık kaldırımın kenarından akan yağmur suyunda yüzüyordu.
Yalpalıyor, yan yatıyor, tekrar düzeliyor, cesaretle girdaplara dalıyordu. Witcham Sokağı’yla Jackson Sokağı’nın kesiştiği dört yol ağzındaki trafik lambasına doğru iniyordu. 1957 yılında, karanlık bir sonbahar günüydü. Trafik lambasının dört tarafındaki üçer dikey ışık sönüktü. Yağmur bir haftadan beri yağıyordu. İki gün önce fırtına da başlamıştı. Bu yüzden Derry kentinin önemli bir bölümünde elektrikler kesilmiş, bu mahallelere henüz cereyan verilmemişti…
Kitabın içinden
“Gözleri gümüş gibi parlıyordu… Dişleri de sirkteki aslanınkiler gibiydi. Yani çok kocamandı. Sonra palyaço, Adrian Melleon’un kollarını kaldırıp başına dayadı…”
“Sonra ne oldu? Chris?” Boutillier hikâyenin bu bölümünden sıkılmıştı. Zaten sekiz yaşından beri peri masalları içini sıkardı.
Unwin, “Bilmiyorum…” diye mırıldandı. “Aynı anda Steve beni yakalayarak arabaya bindirdi. Ama… Galiba palyaço adamın kolunun altını ısırdı.” Başını kaldırarak kararsızca iki adama baktı. “Öyle sanıyorum. Onun kolunun altını ısırdı. Sanki onu yemek istiyordu. Kalbini yemek…” (Sayfa 26)
Kısa Özet
Kitapta kendi tabirleriyle "şanslı yedili" denen çocukların başından geçen bir macera anlatılmakta. Derry kasabasının yüzyıllardan beri gelen bir sırrı vardır. Bir yaratık belli dönemlerde uyanıp küçük çocuklarla beslenip tekrar uyumaktadır. Her otuz senede bir bu olay tekrar eder... Ama bu şlanslı yedili diye tabir ettiğimiz ekip bir gün onu yaralamayı başarır ve büyürler. Her biri dünyanın bir çok yanına dağılır ve çok başarılı, zengin insan olurlar, biri hariç. Ancak otuzyıl sonra yaratık uyanır ve kasabada kalan arkadaşları bu şanslı yediliyi verdikleri sözü tutmak için geriye çağırır. Oysaki kimse hiç birşey hatırlamamaktadır. Yaratık herkesin hayal gücü, korkuları dahilinde gözükür... Kimi için bir playanço, kimi için bir kurt adam, kimi içinse kendi bababası... Ona bir tanımlama getirilemediği için King adını "O" yani "IT" koymuştur.
Pan'in Labirenti-Tavsiye Film (Filmi, afişin altındaki linke tıklayarak izleyebilirsiniz)
http://www.filmifullizle.com/panin-labirenti-pans-lbyrinth-film-izle-turkce-dublaj.html
Pan’ın Labirenti
Bunu çoğaltalım:
Bu tarafta General Franco’nun piyonu Faşist Yüzbaşı Vidal (Sergi Lopez’in canlandırdığı Faşist Yüzbaşı Vidal’in “erkek” çocuk düşkünlüğü, faşist ideolojinin kadını aşağıladığı gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Bu minvalde Bernardo Bertolucci’nin Il Conformista [1970; Konformist] ve Ettore Scola’nın Giornata particolare [1977; Özel Bir Gün] filmleri akla gelen düzeyli sinemasal örneklerden bazıları.), çepeçevre kuşattığı cehennemde terör estiriyor. İnsanlara işkence ediyor. Masumları acımadan katlediyor. Tıpkı koşullandığı faşist ideoloji gibi “erkekçe” yaşıyor ve “erkek” çocuk bekliyor.
Bu tarafta özgürlük savaşçısı militanlar ve faşistler arasında olanca sıcaklığıyla bir hesaplaşma hüküm sürüyor.
Ve öte tarafta Ofelia, konuşamayan perilerin kılavuzluğunda, harikalar ülkesine ulaşan Alice gibi labirente yollanıyor. Pan’ın direktifleri doğrultusunda “Prenses Moanna”ya dönüşmeye çabalıyor… Bu iki kontrast, eşzamanlı olarak işleniyor… Ofelia, Pan’ın belirttikleri doğrultusunda, verilen 3 görevi yerine getirebilir ise “Prenses” olacaktır… Masallarda 3 sayısının ne denli çok referans gösterildiğini biliyoruz. Vladimir Propp, “Masalın Biçimbilimi” adlı yapıtında, masallarda kişilere ilişkin fonksiyonların süreklillik arz ettiğini, bu fonksiyonların sınırlı olduğunu, belli bir sıra izlediğini ve sonuç olarak masalların tümünün aynı yapıda olduğunu belirtir.
Vladimir Propp, masallardaki tiplemeleri de tasnif eder aynı yapıtta:
1. Kötü kişi (düşman)
2. Bağışçı (büyülü hediyeyi veren)
3. Yardımcı
4. Aranan obje (prens ya da babası)
5. Kahramanı sefere gönderen
6. Kahramanın kendisi
7. Sahte kahraman
El Laberinto del fauno’nun da bu tiplemelere başvurduğunu söyleyebiliriz.
İki dünya arasındaki kontrast gerçekten de çarpıcıdır. Dış dünyada, milliyetçiler ve özgürlük savaşçılarını ya da diktatörlükle demokrasi arasındaki kanlı hesaplaşmanın figürlerini takip ediyoruz.
Zaten o dönemde iktidarda bulunan kişi General Franco’dur. Diktatörlükle demokrasi arasındaki kanlı hesaplaşmada safını faşizmden yana tutan General Franco…
Şimdi yeraltına inebiliriz:
Evet, her masalda olduğu gibi, Ofelia’nın içinde yaşadığı masalda da kötü yaratıklar, canavarlar var. Yeraltının dibinde yaşayan “yeraltı canavarı” gibi. “Kör” yeraltı canavarı, sanki gerçeğe kör faşist Franco iktidarını temsil vazifesi görüyor.
Yiyeceklerden mahrum ediliyor Ofelia. Sınanıyor yine… Bütün bu açlık senfonisi, henüz bir iç savaş yaşamış ve 500 bin kişiyi kaybetmiş ve de yerle yeksan olmuş bir ülkedeki açlıktan ve bakımsızlıktan yaşamını yitiren çocukları anımsatıyor. Yeraltındaki süslü sofra, dış dünyadaki yoksullukla bir çelişki yaratıyor.
Bütün eylemlerin nihai ereği: Ofelia’nın “prenses” olup olmadığı sorunsalı üzerinde dönüyor… Abartı görünebilir ama bu eylem bile masal dünyasının klasik motiflerine karşı geliştirilmiş hamlelerden biridir. Masal dünyalarının reel gerçeklikten kopuş ideolojisi, –hele ki konu bir savaş trajedisi olunca– İspanya İç Savaşı devam ederken başta Fransa ve İngiltere olmak kaydıyla, birçok ülkenin tarafsız kalma kisvesi altında İspanya’yı yalnız bıraktığını düşündürüyor. Ofelia’nın, annesi Carmen (Ariadna Gil) ve evlendiği faşist Yüzbaşı Vidal’in yanında, bir odaya kapalı vaziyette, “dışarıda” olan biteni / savaşı / açlık ve sefaleti / işkenceyi / özgürlük aşkını / faşizmi… ne denli anlamlı yorumlayabilceği kuşkuludur. Bu yoruma ulaşmamın nedeni bu, diyebilirim. Ama Ofelia bir dönüşüm geçirir film boyunca. Pan’ı ve “dışarıdakileri” kendi fikrince anlamlandırmaya çalışır. Bir nevi, dış gerçeklik ve düş dünyasının çakıştığını / çatıştığını ve birbirine galebe çaldığını hissedersiniz. Hassaten, Pan ve Ofelia arasında hâsıl olan tenakuz, bunu daha da netleştiren örneklerden biridir.
Bu da El Laberinto del fauno’nun dramatik çizgisinde ulaştığı bir aşama olarak değerlendirilebilir. Film, safını belli etmiştir. Giderek, bütün düş dünyasının, iç savaşı anlatmak için başvurulan bir dekor olduğunu görürüz. Bu dekor, süslü çizilmiştir. Dış dünya ile olabildiğince zıt olması gerekiyordur çünkü.
Sonuç:
El Laberinto del fauno, İspanya trajedisine yeni bir yorum getirmiş midir, bu tartışmaya açıktır; ama biçemsel olarak yenilik peşinde koştuğu ortadadır. Öykünün gelişimindeki iki farklı düzlem, kendi içlerinde tutarlı mıdır ve/ya da filmin stil araçları bir trajediyi yansıtmada başarılı mıdır, asıl bu sorular yanıtlanmalıdır. Bütün bu sorulara verilecek yanıtların ise, özelde İspanya İç Savaşı’na ve genelde de bütün savaş trajedilerine bakışın anahtarı olacağını hissediyorum.
(http://www.sanatlog.com sitesinden)Yazan: sinefil78 (Hakan Bilge)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




