18 Şubat 2012 Cumartesi

Attila Şanbay, AYNADAKİLER- 9, 10 ve 11. Sayfalardan



Attila Şanbay, AYNADAKİLER- 9, 10 ve 11. Sayfalardan


                                                                                 Tuhaf Şeyler

  Sıcak bir haziran öğleden sonrasında, Volkan Güzey isimli genç bir şair, İstiklal Caddesi’nin olağan uğultu ve kalabalığının arasında, Galatasaray’dan Taksim Meydanı’na doğru yürüyordu. Bugün görüşmeye gittiği üç yayınevinin sonuncusundan da aynı cevabı almıştı: “Üzgünüz beyefendi ama tanınmamış şairlerin kitaplarını basmıyoruz.” Lafa bak! Saçmalık! Bir şairin tanınmış olması için ne yapması gerekiyordu peki? Ya da hiçbir yayınevi kitabını basmazsa, o şair nasıl tanınacaktı ki?
“Sıçacam şiirine de kitabına da... İnsanı nefret ettiriyorlar anasını satayım!”

(………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………)

  Haziran ayının yirmi birinci günü, saat gündüz üçte, İstiklal Caddesi nasıl olması gerekiyorsa tam olarak öyleydi. Sarışın, esmer ve kellerden oluşan kafa ırmağı, kâh Tünel yönüne kâh Taksim yönüne doğru dalga dalga akarak caddeyi dolduruyor; yoğun kalabalık yüzünden beş metre öndeki insanların omuzlarından aşağısı görünmüyordu.


  Volkan’ın niyeti, Taksim’den Bostancı dolmuşuna binerek Kozyatağı’ndaki evine gitmekti. Fakat önce, İstiklal Caddesi’ne çıkan çok sayıdaki ara sokaktan birindeki bir çay ocağında oturacak, birkaç bardak çay ve bir iki sigara içerek sakinleşmeye çalışacaktı. Az önce bir kitabevinden satın aldığı kitaba da göz gezdirirdi belki otururken.

  Cadde boyunca sağlı sollu yükselen, birbirine bitişik eski ve yeni binaların altlarındaki mağaza, kafeterya ve müzik dükkânlarından yükselen onlarca şarkının melodileri birbirine karışıyordu. Ama İstiklal’de zaman zaman duyacağınız bir şarkıcının sesi, diğerlerinden hemen ayrılıyordu. Birkaç dükkânda ayrı ayrı şarkıların aynı anda çalınmasına rağmen, Volkan bir tanesine hemen kulak kabarttı. Birkaç ay önce bu albümü satın almıştı ve çalan, onun en sevdiği şarkılarından biriydi.   “Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum? Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar? Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var? Tabii ki ben böyle olduğum için bahar. Çünkü sana değdiğinden beri ellerim, bütün kış dallarında tomurcuklar var…” “Ah Candan! Harika bir kadınsın sen…” diye iç geçirdi.

(…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………………………………)

  Bu saçma düşünceleri kafasından uzaklaştıran o sesle kendine geldi. Dlink! Dlinnnk! Dlinkk! Ah! Bu sesi çıkaran o makineleri çok seviyordu. Bir zamanların büyülü Pera’sından -hep o günlerde yaşamış olmayı dilerdi- günümüzün karmaşık İstiklal’ine yadigâr kalmış, üzgün ama bir o kadar asil ve masalsı makineler… Volkan’ın önündeki insan güruhu, arkalarına bakmaksızın ikiye ayrıldı. Taksim yönünden gelip, Tünel’e doğru ilerleyen kırmızı smokinli vakur beyefendi, etraftaki gürültü saygısızlığına inat, sessiz sedasız ve kimseyi rahatsız etmemeye özen göstererek, caddenin ortasındaki raylarda insanların arasından geçip gitti. Tramvayın hemen arkasından kalabalık, Musa’nın geçmesinin ardından kapanan Kızıldeniz’in suları gibi tekrar birbirine karıştı.

(………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………….

(©Attila Şanbay, AYNADAKİLER- 9, 10 ve 11. Sayfalardan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder